100 TL ve Üzeri Alışverişte Kargo Ücretsiz
“Eğitim, bilgilenme yoluyla insanın düşüncelerinde, duygularında nihai davranışlarında yaşanan nitelikli değişim ve gelişim süreçlerini ifade eder. Ancak eğitimi bir kavram olarak ele aldığımız anda onun, bağlamından ve doğallığından kopmuş olduğunu görürüz. Söz okula geldiğinde ya da bir başka ifade ile eğitimi okulun sınırları içine aldığımız anda ise eğitimi tutsak etmiş oluruz ki bu, artık özgür eğitimden de söz edemeyeceğimiz anlamına gelir” Türk eğitim sisteminin sorunlarına resilist bir yaklaşımla eğilerek temel sorunları ele alan yazar; eğitim sisteminin, makinist bir sistem olmaması gerektiğini, bilişsel ve duyuşsal gereksinimlere bağlı kalarak ahlâkı barındıran bir eğitim sisteminin olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun için de insanın temelinde bulunan umran, fıtrat ve ihsan modellerini öne sürmektedir. Yani yazar, toplumla iç içe olan bireyin, eğitim sisteminde robotlaştırılmamasını, ahlâki kurallara dayalı bir eğitimin benimsenilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Tüm sınırların ortadan kalktığı günümüz dijital toplumunda, toplumun bu dönüşüme nasıl direneceği ya da nasıl adapte olacağı soruları iletişim bilimini daha önemli hale getirip, çalışma alanını her geçen gün daha da genişletmektedir. Elinizdeki eserde de; sosyal kültürün hızla dijital kültüre dönüştüğü bu geçiş döneminde, dönüşüme nasıl adapte olunacağı ve dijital toplum çağında kişilerarası iletişimin nasıl yönlendirileceği hususlarına değinilmek istenilmiştir. Bu kapsamda, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve farklı üniversitelerin öğretim elemanları ile lisansüstü öğrencilerinin bir araya gelerek kişilerarası iletişim disiplinine mütevazı bir katkı sağlamak amacıyla kaleme aldıkları bu çalışma, iletişim alanına ilgi duyanlar için bir yol haritası niteliğindedir. Bu eser; kültürlerarası iletişimden, kişilerarası iletişime, bireyin dış dünyayı nasıl algıladığından, kurumsal kültür ve ilişki yönetimine, medya eleştirisinden, etkili iletişime pek çok alanda bir seçki sunmaktadır.
Kabul edin ya da etmeyin, hoşunuza gitsin veya gitmesin, siz bir müzakerecisiniz. Müzakere; sudaki oksijen veya hidrojen gibi olduğundan her yerdedir, ancak doğrudan görünmediği için varlığı hissedilmez. İnsanlar, müzakere ile ilgili hiçbir şey yapmadıklarını düşündükleri zaman bile aslında müzakere yaparlar. Müzakerecilik mesleğim değil, diyebilirsiniz. Zaten çok az insanın asıl mesleği müzakereciliktir. İşimizdeki ve özel hayatımızdaki insanlarla olan etkileşimlerimizde engellerin büyük bir kısmı; temel, basit ve hayvani bir taleple açıklanabilir: İSTEMEK. Çevremizdeki tüm insanların bu isteklerinden doğan anlaşmazlıklarla kuşatılmışız. Bu anlaşmazlıklarda çekilen ilk silah ise; her zaman dildir. Bu isteklerle baş etmenin yolu, müzakere olduğu gibi yine başkalarından istediğimizi elde etmenin en önemli aracı da müzakeredir. Müzakere yapmak, cadı kazanına girmek gibidir; bu bir savaştır ve bu savaşta kullanacağınız tek silah vardır, o da yine dildir. Dilin, kelimelerin esiri olmadan onlara hükmetmenin incelikleri bu kitapta…
Eğitim süreçlerinde yaratıcı düşünme becerisinin geliştirilmesi ve kullanılması giderek yaygınlaşmaktadır. Hatta bu beceri, yapay zekanın belirleyici olmaya başladığı dijital çağda vazgeçilmez bir beceri haline gelmekle beraber, tarihsel düşünme becerisi olarak tarih öğretiminde de kendisine kalıcı bir yer edinmeye başlamıştır.Tarih öğretiminde yöntemsel sorunların öğrenciler için tarih dersini daha sıkıcı hale getirdiği kuşkusuz ortadadır. Bu kitapta tarih öğretmenleri; derslerinde öğrencilerinin yaratıcılığını ortaya çıkarmak ve geliştirmek için yeni yöntemler geliştirme süreçleri ve uygulamalarıyla aslında tarih öğretiminde etkili yollar da bulmuş olacaklardır.Yaratıcılık kısa zamanda geliştirilebilecek bir tavır olmamasına rağmen elverişli şartlar hazırlandığı takdirde yaratıcı düşünme öğretilebilir ve geliştirilebilir bir beceridir. Bu bağlamda tarih yazımında sözü edilen kanıt-yorum-yaratıcılık ilişkileri tarih öğretimine de kılavuzluk yapmaktadır. Elinizde bulunan bu kitapta eğitimde yaratıcılığın geliştirilmesi için birçok teknikten bahsedilmiş ve bu tekniklerin tarihin malzemeleri üzerinde kullanılmasının örnekleri gösterilmiştir.
İsmet İnönü`nün hayatı, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı`nı içeren 20. Yüzyılın 3 çeyrek asrına denk düşer. İsmet İnönü`yü bilmeden bu devrin tarihini anlamak zordur. İsmet İnönü`nün günlük olarak tuttuğu defterler bugüne kadar birçok kez çeşitli adlarla yayınlandı. İsmet İnönü`ye ait en eski günlük 1919 yılına ait ve I. Dünya Savaşı`nda Suriye Cephesi`ni konu ediyor.Bu defterdeki notlarda en fazla adı geçen yer adları Halep, Mardin ve Ras`ül-Ayn. Dede Korkut`ta Halep Hanı, Türkistan`ın direği olarak geçer. Sizleri, I. Dünya Savaşı sırasında Miralay İsmet`in 1000 yıllık Türk topraklarında tuttuğu notlarla baş başa bırakıyoruz.
Turgenyev'in Hayaletler ve Yeter adlı öyküleri son derece kişisel, otobiyografik özellikler taşımaktadır. Bununla birlikte ikisi de fantastik ve melankolik, Schopenhauer felsefesini yansıtan eserlerdir.
İngiliz yazar William Hope Hodgson (1877-1918) deniz konulu bir takım korku romanları yazmasının yanında bilim-kurgu türünün de öncülerindendir. H. P. Lovecraft ve J.R.R. Tolkien gibi yazarlar tarafından hararetle okunmuştur. Bu kitaptaki öyküler, hain ve bulanık gücüyle sonsuz bir karanlık içinde oturan ölü güneşin altındaki geleceğin dünyasına aittir.
Hiçlik; değerlere karşı olmak değil, onların kendilerini değersizleştirmeleri, anlam yitimi. yeniden bir doğuşa yönelmektir. Şimdi Nietzsche’nin Avrupa’sı “nihilizm” sonrası bir kültürü tartışmakta, ölmüş değerler üzerine... “Tanrı öldü” diyen Nitzsche’ye soruluyor şimdi, “ şimdi nihil ölmedi mi?” Nihilizmin, nihilist filozofu Niethzsche herhalde bu soru karşısında ancak şöyle seslenirdi: “Şimdi size beni yitirmenizi, kendinizi bulmanızı buyuruyorum: hepiniz beni yadsıdığınız gün, ancak o gün geri döneceğim sizleri...” “Doch alle Lust will Ewigkeit - Will tiefe, tiefe, Ewigkeit” “Tüm sevinçli arzular sonsuzluğu ister İster derin. Derin sonsuzluğu” Candaki sonsuzluğa verdiği mana ile gönlüme ulaşacak. Yazık ki kısa dönem içinde, Avrupalı, ne cana ne de gönüle erişemeyecekmiş gibi görünüyor. Postmodern durum yavaş yavaş can ve gönül arayışı durumuna dönüşecektir. (Umarım!) Nietzsche cesurdu. Wagnis’i, riski, tehlikeyi göğüsleme gücüne, araştırma yiğitliğine sahiptir. Bedelini ağır ödedi. Ama Avrupalı’ya Versuch’u, aramayı, araştırmayı bıraktı. Arama, yalanla değil, kokuşmuş bilim, din, ahlak, sanatla değil, canla canlanan sanatla olacaktır. Özgür ruhla (Freigeist!).
Kaderde olmasın varsın dile maksudunu yahu husule gelmesin olmaz. Bu yerden boş çıkılmaz Hazreti Ceylî makamıdır ki ferman etse ne olmaz Hz.Ahmed Süreyya Emin Hz.Süreyya'nın çok ileri manevi sözleri hakkında "Allah bir insana bu kadar yakınlık verebilir mi" diye bir soru akla gelebilir. Evet, dilerse verir; zaten Hz.Süreyya'daki ilhamlar, Allah`ımızın kendi ruhundan var ettiği, insan varlığına verdiği değeri göstermektedir. Her insanın dünyevi ihtiras ve kavgaları bırakarak Hakk yolunda bu manevi güzelliklere istekli olmasını niyaz ederiz.
Patafizik, bir çeşit postmodern filozof olarak kabul edilen gerçeküstücü Alfred Jarry'nin roman kahramanının iştigal ettiği yeni bir bilim dalı. En kestirme yoldan Patafizik hem metafizik hem de fiziğin epistemik sınırlarının dışına taşanı konu ediniyor. Ne olup bittiği hakkında kimsenin bir fikri yok. Heidegger'in ifadesi ile adeta fırlatıldığımız bu yerde herkes, çoğunlukla farkında olmadan da olsa, kendi garip anlamsızlığını yaşamak dışında pek bir şey yapmıyor. Elbette ki çoğunluk için bu bir sorun değil. Neden sorun olsun ki?
20. yüzyılın ilk yıllarında Rusya, insan bilimlerini ve dünya edebiyatını derinden etkileyecek gelişmelere sahne oldu. Bu kitapla okuyucu Rus Biçimciliği, Kübo-Fütürizm ve Akmeizm'in serüveniyle; bir başka deyişle Rus Modernizmiyle baş başa kalıyor. Mayakovski, Hlebnikov, Mandelştam ve daha pek çok Avangard Rus yazarının kaleme aldığı manifestolar ve şiirler bu kitapta.
LaFargue’nin 1907 tarihli manifestosu Tembellik Hakkı, “Sevme, içme ve tembellik dışında, bırakın her konuda tembellik edelim.” epigrafıyla başlarken çalışmaya dayalı bir sistem olan kapitalizme farklı bir perspektiften karşı çıkıyor.Paul LaFargue kayınpederi Karl Marx’ın mektuplarında “Sen çalışmayı sevmezsin ama kızıma iyi bak.” dediği gibi, çalışmanın sadece sömürüsüne değil kendisine de karşıdır. Bir çırpıda okunabilecek bu tembellik övgüsü, çalışmanın kaçınılmaz koşulduğu hayatın içinden samimi bir itirazla sistem eleştirisi yapıyor.
KİTAP TANITIM YAZISI : ( ARKA KAPAK )Her insanın hayatı müstakil bir eserdir ve dünya kurulalı beri, bu eser ilk ve son olarak yazılmıştır. Hâl böyle olunca, insanların her birini içinde bulunduğu bütün şartlarla birlikte düşünmek, başından geçen farklı hâdiselerle ve imtihan edildiği değişik olaylarla beraber nazara almak gerekiyor. Bir insan hakkında vereceğimiz hüküm, diğerine ölçü olmuyor. Birisini yükselten aynı hâdise, berikini alçaltabiliyor. Birinin hakkında hayırlı olan, diğeri için şer olabiliyor. Birinin nefret ettiğine bir başkası can atabiliyor. Herkes kendi şartları içinde bir imtihana tâbi tutuluyor. Önemli olan bu şartların farklılığı değil, bu imtihandan başarıyla çıkmaktır.Demek bu yüzdendi kimselerin acısına tarafsız kalamayışım.Demek bu yüzden; Bir çocuğun,Bir yaşlının, Bir hastanın, Bir çaresizin,Bir dertlinin yüzündeki bir anlık tebessümü yakalamak için çırpınışlarım.Demek bu yüzden;Dost deyince orada kalakalışım.Demek bu yüzden derin yalnızlığımda bile coşkulu kalabalıkları barındırışım.Demek bu yüzden haykıran sükûtlarıma rağmen coşkulu sesim. Demek bu yüzden, bu yüzden, bu yüzden.
105,00 TL
45,00 TL
55,00 TL
45,00 TL
65,00 TL
95,00 TL
75,00 TL
70,00 TL
45,00 TL